ÎMÂLAR
Daha önceki sayfalarda bir müslümanın uyması gereken kuralları vermiştik. Şimdi bunları Kitap'taki sırasıyla, başka bir tarzda ele alacağız.
Yüce ALLAH’ın emirleri, KUR’AN-I KERİM’de karşımıza üç şekilde çıkıyor.
Birincisi, ilk inen âyetlerdeki gibi “Oku!.. Secde et!.. Yaklaş!.. Yalancıya boyun eğme!..” şeklinde, emir kipindedir… Olumlu (“oku” gibi) ve olumsuz (“boyun eğme” gibi) emirler, yasaklardır. Tesbiti çok kolaydır. Peygamberimize, müminlere, müslümanlara hitap eden emirler (“Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Namazı kılın. Zekâtı verin. Allah’tan af dileyin. -Müzemmil, 20- tarzında) olduğu gibi Kitap Ehli’ni, Yahudiler’i, münâfıkları, müşrikleri, kâfirleri , hatta Şeytan’ı muhatap alan emirler de vardır. Onlara da uymak gerekir. Meselâ, Hazret-i Hud’un Ad kavmine hitâben, “Ey toplumum! Rabbinizden af dileyin! Sonra O’na yönelin ki, üzerinize göğü bol bol göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkârlar olup da, Allah’tan yüz çevirmeyin!” (Hud , 52) demesi; bize ALLAH’tan af dilemeyi, O’na yönelmeyi, O’ndan asla yüz çevirmemeyi hatırlatmalıdır.
İkinci grup emirler cümlenin içinde gizlidir... “Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz.” (Kalem , 29) âyetinde, makbûl kulların ALLAH’ı tesbih ettiği dile getiriliyor, bundan da “ALLAH’I tesbih edin” imâsı çıkıyor. Zâten aynı âyetin başında “ALLAH’I tesbih et!” (Kalem 29) emri vardır... Yine “Biz de herşeyimizle Rabbimize yöneliriz” (Kalem 29) âyetinde makbûl kulların herşeyleri ile ALLAH’a yöneldikleri dile getirilip, bizden de o bekleniyor… Bu tarz âyetlerin her birinin böyle yorumlanması, ALLAH’ın emrinin ne olduğunun çıkarılması gerekir.
Üçüncü grup emirler satırlar arasında gizlidir. “Gerçekten biz zâlimler olduk.” (Kalem, 29) ifâdesi, başkalarının hâlini anlatıyorsa da, bize “Sen zâlimlerden olma!” emrini ilham etmelidir… “Kim cimriliğe sapar ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görür, ve güzelliği yalanlarsa, Biz onu, en zor olana sevkedeceğiz “ (Leyl, 8-10) âyetleri sanki hep başkalarından bahsediyormuş gibi alınır. Halbuki, sâdece bu kısımdan “Cimriliğe sapma!.. Kendini tüm ihtiyaçların üstünde görme!.. Büyüklük taslayıp çevrendeki güzellikleri yalanlama!.. Görmemezlikten gelme!..” şeklinde kendimize ikazlar çıkarmalıyız.
Bir misâl daha verelim: Nahl Sûresi 10-11. âyetler şöyledir: “O sizin için gökten bir su indirdi; ondan bir içecek var. Kendisinden hayvanlarınıza yedirdiğiniz bir ağaç da ondan oluşmaktadır. O suyla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyvalar bitirir. Hiç kuşkusuz, bunda, derin derin düşünen bir toplum için gerçek bir mucize vardır. “ ALLAH diyor ki, “Yağan yağmuru görünce derin derin düşün!” Öyleyse “Bu suyla şimdi nehirler coşacak, göller taşacak, barajlar dolacak. Ekinler, otlar yetişecek, ağaçlar büyüyecek, bize zeytin hurma, üzüm gibi meyvalar verecek. O sudan hem biz içeceğiz, hem hayvanlarımız içecek. Böylece ilerde bize yiyecek olacaklar. Bu ne büyük bir mucizedir!” diye düşünmek, ardından hamdetmek lâzım.
Birde şu âyet var: “ALLAH dışında yakardıklarınız hiçbir şey yaratamazlar; onların kendileri yaratılmaktadır.” (Nahl , 20) Bunu okuyan, “Benim ALLAH dışında bir yakardığım, bir putum yok. Bu âyet benimle, bizimle ilgili değil,” diye aklından geçiriyor. Halbuki bir kaç gün once falanca babanın türbesine gidip mum dikmişti. Üç gün once patronuna, “Ne olursa sizden olur, n’olur, oğluma da bir iş bulun,” diye yalvarmıştı… Halbuki, herşey ÖNCE ALLAH’tan, sonra kuldan istenmeli. İsterken de ALLAH’a yalvardığımız üslûbu asla kula kullanmamalı!
Bu üç hususu dâima aklımızda tutalım. Bu listeden bir âyeti okuduğumuzda, “Bu niye buraya konmuş?” diye tereddüte düşersek, başa dönüp bu üç hususu bir daha okuyalım. Ve unutmıyalım ki, hemen her âyette yapmamız istenen, yapmamız yasaklanan veya öyle imâ edilen hususlar vardır. Bunlar bilinmeden, bunlara uyulmadan öyle tarikat, şeyh falan işe yaramaz!
Şimdi ALLAH'ın Kur'an-ı Kerim'de yapılmasını veya yapılmamasını îmâ ettiği hususları görelim.
KUR'AN-I KERİM'DE ALLAH'IN YAPILMASINI VEYA
YAPILMAMASINI İMÂ ETTİKLERİ
- ÂLEMLER’İN RABBİNE HAMD ETMEK
- "Hamd olsun Âlemlerin Rabbi’ne!" (Fâtiha 1/1)
- YALNIZ ALLAH'A KULLUK ETMEK
- "Kulluğu yalnız Sana ederiz." (Fâtiha 1/4)
- YALNIZ ALLAH'TAN YARDIM İSTEMEK
- "Yardımı da ancak Senden dileriz." (Fâtiha 1/5)
- KUR’AN-I KERİM’DEN ŞÜPHE DUYMAMAK
– KUR’AN-I KERİM’İN HİDÂYET OLDUĞUNU BİLMEK
- “İşte bu Kitap ki, O’nda hiçbir şüphe yoktur.” (Bakara 2/2)
Hidayet; Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp doğru yola girmek,
doğru yola iletmek, dalâletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, iman etmek,
Müslüman olmak, yol gösterici, Kur’an, tevhid gibi anlamlara gelir.
Hidayet, doğru yolu göstermek, Allah'ın râzı olduğu doğru yolda bulunmaktır.
Allah'ın insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık,
genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsan etmesi
ve kulun rızâsını kendi kaza ve kaderine tâbi eylemesi demektir.
İhtidanın mânâsı da "hidayete erme" demektir, yâni Müslüman olmak, din olarak
İslâmiyet'i seçmektir.
- GAYBA İNANMAK
- NAMAZI DOSDOĞRU KILMAK
- KENDİSİNE VERİLEN RIZIKTAN BAŞKASINI DA NAFAKALANDIRMAK, GEÇİNDİRMEK- ALLAH'IN KİTAPLARINA İNANMAK
- ÂHIRETİ YAKÎNEN BİLMEK
- "O muttekiler ki, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar.
Kendilerine ihsan eylediğimiz rızıklardan infak ederler. Sana
inzâl oluna da, senden önce inzâl olunana da inanırlar.
Âhireti yakinen bilirler. Rableri tarafından doğru yolda
bulunanlar bunlardır... Felâh bulanlar da bunlardır."
(Bakara 2/3-5)
- İNKÂR EDENLERİ UYARSAN DA, UYARMASAN DA, İNANMIYACAKLARINI BİLMEK
- “Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için
birdir. Onlar inanmazlar.” (Bakara 2/6)
- ALLAH’A İNANMAK
- KIYÂMET GÜNÜ’NE İNANMAK
- İYMAN ETMEK
- İNANMADIĞI HÂLDE “İNANDIK” DEMEMEK
- " İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde,
‘Allah'a ve ahiret gününe inandık,’ derler. (Bakara 2/8)
- ALLAH’I ALDATMAYA KALKMAMAK
- MÜMİNLERİ ALDATMAYA KALKMAMAK
-“Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf
kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.” (Bakara 2/9)
- YALAN SÖYLEMEMEK
- “Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.”
(Bakara 2/10)
- YERYÜZÜ’NDE FESAT ÇIKARMAMAK
- YERYÜZÜ’NDE HEM FESAT ÇIKARIP, HEM DE “BİZ ANCAK İSLÂH EDİCİYİZ, DEMOKRASİ GETİRİYORUZ, ÖZGÜRLÜK MEDENİYET GETİRİYORUZ,” DEMEMEK
- “Hem onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın,’ denildiğinde:
‘Biz ancak ıslâh edicileriz,’" derler.” (Bakara 2/11)
- ORTALIĞI BOZANLARDAN OLMAMAK
- “İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir,
fakat anlamazlar.” (Bakara 2/12)
-“BİZ DE O BEYİNSİZLERİN İNANDIĞI GİBİ Mİ İNANACAĞIZ?” DEMEMEK
- ESAS BEYİNSİZLERİN “BİZ DE O BEYİNSİZLERİN İNANDIĞI GİBİ Mİ İNANACAĞIZ?”
DİYENLER OLDUĞUNU BİLMEK
- BİR MÜSLÜMAN GİBİ İNANMAK
- “Onlara: ‘İnsanların (müslümanların) inandığı gibi
inanın,’ denilince, ‘Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi
inanacağız?’ derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir
fakat bilmezler.” (Bakara 2/13)
- MÜSLÜMANLARLA ALAY ETMEMEK
- ÖNCE “İNANDIK” DEYİP, SONRA “BİZ SÂDECE ALAY EDİYORUZ” DİYENLERİN MUNÂFIKLARLARDAN OLDUĞUNU BİLMEK
- “Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: ‘İnandık’
derler. Fakat şeytanlariyle yalnız kaldıkları zaman:
‘Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay
ediyoruz,’ derler.“ (Bakara 2/14)
-TAŞKINLIK İÇİNDE, SERSERÎCE DOLAŞMAMAK
- “(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde
serserice dolaşmalarına mühlet verir.” (Bakara 2/15)
- HİDÂYETİ BIRAKIP SAPIKLIĞI SATIN ALMAMAK
- “İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında
sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi,
doğru yolu da bulamadılar.” (Bakara 2/16)
- İNKÂRCILARIN DURUMUNUN BİR ATEŞ YAKANIN DURUMU GİBİ OLDUĞUNU BİLMEK,
İSLÂM ATEŞİ ETRAFI AYDINLATTIĞI ZAMAN, ALLAH’IN ONLARIN NURLARINI GİDERDİĞİNİ, ONLARI KARANLIKLAR İÇİNDE BIRAKTIĞINI GÖRMEK
- “Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini
aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve
onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.” (Bakara 2/17)
- İNKÂRCILARIN ASLINDA SAĞIR, DİLSİZ VE KÖR OLDUĞUNU, ASLA HAK YOLUNA DÖNMEYECEĞİNİ BİLMEK
- “(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.”
(Bakara 2/18)
- İNKÂRCILARIN DURUMUNUN KARANLIKLAR, GÖK GÜRLEMESİ, ŞİMŞEKLER İÇİNDE BİR YAĞMURA TUTULMUŞ TA, ÖLMEK KORKUSUYLA PARMAKLARINI KULAKLARINA TIKAYANLAR GİBİ OLDUĞUNU BİLMEK,
- ALLAH’IN İNKÂRCILARI TAMÂMEN, HER YÖNDEN KUŞATTIĞINI BİLMEK
- “Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök
gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali)
gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına
tıkarlar. Oysa Allah, inkârcıları tamâmen kuşatmıştır.” (Bakara 2/19)
– ALLAH’IN HER ŞEYE KAADİR OLDUĞUNU BİLMEK
- ALLAH’IN DİLEMİŞ OLSAYDI, İNKARCILARIN İŞİTMELERİNİ, GÖRMELERİNİ DE ALIVERECEĞİNİ BİLMEK
- “O şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek.
Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, karanlık üzerlerine
Çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı
işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her
şeye kaadirdir.” (Bakara 2/20)
Bu tarz ALLAH’ın güzel isimlerinin geçtiği âyetler bizi
ilme yönlendirir. Bilgiye ve idrâke sâhip olmaya teşvik
eder. Öyle ya, “ALLAH her şeye kaadirdir” ne demek,
“dilemiş olsaydı benim işitmemi, görmemi de
alıverirdi” idrârine varmak bir nev’i mecburiyet,
kaçınılmazlıktır. Onun için imâ edilmiş emirlerden
saydık. Bundan sonrakileri de böyle değerlendirmek
gerekir.
- ALLAH’IN KULU MUHAMMED’E İNDİRDİĞİ KUR’AN’DAN ŞÜPHE ETMEMEK
- “Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe içinde iseniz,
haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka
güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.
(Bakara 2/22)
- İNANIP İYİ İŞLER YAPMAK
- “İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar
akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele!”
(Bakara 2/25)
- ALLAH’IN MİSÂL GÖSTERDİKLERİNİ HAK BİLMEK, RABB’DEN BİLMEK
- “ALLAH BÖYLE BİR MİSÂLLE NE DEMEK İSTEDİ?” DEMEMEK
- FÂSIKLARDAN OLUP ŞAŞIRMAMAK
- “Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha
üstününü misâl getirmekten çekinmez. İman edenler
bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb'lerındandır. Ama
küfre saplananlar: ‘Allah böyle bir misâl ile ne demek
istedi?’ derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine
onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o
fâsıkları şaşırtır.” (Bakara 2/26)
- SÖZ VERİP ANDLAŞTIKTAN SONRA ALLAH’A VERDİĞİ SÖZÜ BOZMAMAK
- ALLAH’IN BİRLEŞTİRMEYİ EMRETTİĞİ ŞEYİ KESMEMEK,İMÂN BAĞINI,
AKRABALIK BAĞLARINI KESMEMEK
- YERYÜZÜ’NDE BOZGUNCULUK YAPMAMAK
- “Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri
sözü bozarlar. Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi
(iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde
bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.”
(Bakara 2/27)
- ALLAH’IN BİZİ ÖLÜ İKEN DİRİLTTİĞİNİ BİLİP O’NU İNKÂR ETMEMEK
- ALLAH’IN BİZİ ÖLDÜRÜP SONRA DİRİLTECEĞİNİ, EN SONUNDA ONA GÖTÜRÜLECEĞİMİZİ BİLMEK
- “Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri
yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona
götürüleceksiniz.” (Bakara 2/28)
-ALLAH’IN YERYÜZÜ’NDE NE VARSA, HEPSİNİ BİZİM İÇİN YARATTIĞINI BİLMEK
- ALLAH’IN HERŞEYİ BİLDİĞİNİ BİLMEK
- “O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe
yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.”
(Bakara 2/29)
- YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK YAPMAMAK
- KAN DÖKMEMEK
- ALLAH'I ÖVEREK TESBİH ETMEK
- ALLAH'I TAKDİS ETMEK
- "Bir zamanlar Rabb'in meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım,’ demişti. (Melekler): ‘A!.. Orada
bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi
yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni
takdis ediyoruz.’ dediler. (Rabb'in): ‘Ben sizin
bilmediklerinizi bilirim,’ dedi.” (Bakara 2/30)
TESBİH, “süphanallah” demektir. O da, “sebh” kökünden gelir.
Sebh ise “yüzmek, uzaklaşmak” anlamlarına gelir. Tesbih, “ALLAH’ı eksik
sıfatlardan uzak tutmak, O’nun şânının yüceliğini anmak” demektir.
TAKDİS, “Temizleme, arındırma, kudsama, mukaddes kılma” demektir.
Aynı mânâdadır.
- ALLAH’IN ÂDEM’E ÖĞRETTİĞİ İSİMLERDEN HABERDÂR OLMAK,
- O İSİMLERİ BİLMEKTEN DOLAYI MELEKLERİN ÂDEM’E SECDE ETTİĞİNİ BİLMEK
-ÂDEM OLUP O İSİMLERİ HATIRLAMAK
- “Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip:
‘Haydi dâvânızda sâdıksanız bana şunları isimleriyle haber verin,’" dedi.”
- “Dediler ki: ‘Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka
bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin,’ (dediler)”.
- “(Allah): ‘Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver,’ dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): ‘Ben size, >Ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim<’
dememiş miydim?’ dedi.” (Bakara 2/31-33)
– ÂDEM’E SECDE ETMEK, YÂNİ İNSANLARI SAYMAK,
HİZMET ETMEK
- KİBİRE KAPILMAMAK
- İNKÂRCILARDAN OLMAMAK
- “Ve o zaman meleklere: ‘Âdem'e secde edin!’ dedik,
hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine
yediremedi, inkârcılardan oldu.” (Bakara 2/34)
- YASAK ŞEYLERE YAKLAŞMAMAK
- ZÂLİMLERDEN OLMAMAK
- “Dedik ki: ‘Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz
de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.’ (dedik.)"
(Bakara 2/35)
Tasavvuf ehline göre, o ağaç beyin, meyvesi ise farkı gören AKIL’dır.
Dünya hayâtı için akıl gereklidir, ama ALLAH’a ulaşmak için akıldan
kurtulmak gerekir. Şâir:
Cennet’teki ol meyve akıldır, yeme artık!
Âşkâr ki odur tek ayıran aybı güzelden!
demiş!
- BİRBİRİNE DÜŞMAN OLMAMAK
- “Bunun üzerine şeytan onları oradan
kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan
çıkardı. Biz de: ‘Birbirinize düşman olarak inin, orada
belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir
nasib vardır,’ dedik.” (Bakara 2/36)
Hernekadar Dünyâ’ya düşman olarak inmişsek te, tasavvuf ehli
bunun bir imtihan olduğunu, esas görevimizin farkları ortadan kaldırmak
Şeytan’ın dahi ALLAH’tan olduğunu bilmek gerektiğini söylerler ki,
sırdır. Herkese ifşâ edilmez!
- TEVBE ETMEK
- “Derken Âdem Rabb'inden birtakım kelimeler aldı,
(onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti.
Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok
esirgeyendir.” (Bakara 2/37)
- ALLAH’IN HİDÂYET REHBERİNİN İZİNDEN GİTMEK
- “Onlara dedik ki: ‘Hepiniz oradan inin. Size benim
tarafımdan bir hidâyet rehberi geldiğinde, kim o
hidâyetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku
yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır,’ (dedik.)”
(Bakara 2/38)
- ALLAH’IN ÂYETLERİNİ İNKÂR EDİP YALANLAMAMAK
- “İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar
da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak
kalacaklardır.” (Bakara 2/39)
- ALLAH’IN VERDİĞİ NİMETİ HATIRLAMAK
- ALLAH’A VERDİĞİ SÖZÜ TUTMAK, FÂTİHA OKURKEN DEDİĞİ “YALNIZ SANA KULLUK EDER, YALNIZ ENDEN YARDIM İSTERİZ” SÖZÜNÜ, ELEST’TEKİ AHDİNİ HATIRLAYIP TUTMAK
- SÂDECE ALLAH’TAN KORKMAK
- “Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın,
bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim
sözü tutayım ve sadece benden korkun!” (Bakara 2/40)
- İYİLİĞİ EMRETMEK
- BAŞKALARINA İYİLİĞİ EMREDERKEN KENDİNİ UNUTMAMAK
- KİTÂB’I OKUMAK
- AKLINI BAŞINA ALMAK
- “İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?
Halbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı başınıza
almayacak mısınız? (Bakara 2/44)
- ALLAH’TAN SABIRLA, NAMAZLA YARDIM İSTEMEYİ AĞIR GÖRMEMEK
- “Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a)
saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara 2/45)
- RABB’İNE KAVUŞACAĞINI BİLMEK
- ALLAH’A DÖNECEĞİNİ BİLMEK
- “Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na
döneceklerini bilirler.” (Bakara 2/46)
- RABB’İMİZİN BİZİ FELÂKETLERDEN, ZULÜMLERDEN KURTARDIĞINI BİLMEK
- BAŞIMIZA GELEN OLAYLARDA RABB’İMİZ TARAFINDAN BÜYÜK BİR İMTİHAN OLDUĞUNU HATIRLAMAK
- “(Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de
kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor,
oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı.
Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan
vardı.” (Bakara 2/49)
- BİZİM İÇİN ALLAH’IN NELER YAPIP, BİZİ NELERDEN KURTARDIĞINI HATIRLAMAK
- “Hani bir zamanlar sizin için denizi yarıp, sizi kurtardık
da Firavun'un adamlarını suda boğduk, siz de bakıp
duruyordunuz.” (Bakara 2/50)
- PUT EDİNMEMEK
– ZÂLİMLERDEN OLMAMAK
- “Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de,
sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o
hâlinizle zâlimler idiniz.” (Bakara 2/51)
-ŞÜKRETMEMİZ GEREKTİĞİNİ BİLMEK
- “Sonra yine de sizi affettik, artık şükretmeniz
gerekiyordu.” (Bakara 2/52)
-BİZE KİTAB VE FURKAN VERİLDİĞİ İÇİN DOĞRU YOLDA GİTMEMİZ
GEREKTİĞİNİ BİLMEK
- “Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik,
gerekirdi ki, doğru yolda gidesiniz.” (Bakara 2/53)
-KENDİNE PUTLAR EDİNEREK ZÛLMETMEMEK
- ALLAH’IN TEVBELERİ KABUL EDİCİ VE MERHAMETLİ OLDUĞUNU BİLMEK
- “Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim
cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize
zûlmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de
nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız
katında sizin için hayırlıdır, böylece tevbenizi kabul
buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve Rahîm'dir.”
(Bakara 2/54)
-ALLAH’I AÇIKÇA GÖRMEDİĞİ HÂLDE PEYGAMBERİN SÖZÜYLE O’NA İNANMAK
- “Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı açıkça
görmedikçe senin sözünle asla inanmayacağız."
demiştiniz de bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı
ve siz de bakakalmıştınız.” (Bakara 2/55)
– ALLAH’IN BİZİ DİRİLTTİĞİNE, HAYAT VERDİĞİNE ŞÜKRETMEK
- “Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından
yeniden diriltmiştik.” (Bakara 2/56)
– KENDİ NEFSİNE ZÛLMETMEMEK
- “Onlar (Yahudiler), bize zûlmetmediler, lâkin kendi
nefislerine zûlmediyorlardı.” (Bakara 2/57)
- ALLAH’IN NİMETLERİNDEN BOL BOL, DİLEDİĞİMİZ ŞEKİLDE YİYEBİLDİĞİMİZ İÇİN ŞÜKRETMEK
- İYİLİK YAPMAK
- “Hani bir zamanlar (Yahudiler’e) "Şu şehre girin de onun
nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan
secde ederek girin ve >hıtta (bizi bağışla!)< deyin ki,
size, hatâlarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara
nimetlerimizi daha da arttıracağız,’ dedik.” (Bakara 2/58)
- ZÛLME DEVAM ETMEMEK
- ALLAH’IN SÖZÜNÜ DEĞİŞTİRMEMEK
- ALLAH’IN SÖZÜNÜ SÖYLENİLDİĞİNDEN BAŞKA ŞEKLE SOKMAMAK
- KÖTÜLÜK ETMEMEK
- “Bunun üzerine o zûlme devam edenler sözü değiştirdiler,
onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular.
Biz de kötülük yaptıkları için o zâlimlere murdar bir azap
indirdik.” (Bakara 2/59)
- ALLAH’A BİZE SU BAHŞETTİĞİ İÇİN ŞÜKRETMEK
- ALLAH’IN BAHŞETTİĞİ RIZIKTAN İYİYİP İÇEBİLDİĞİMİZ İÇİN ŞÜKRETMEK
- BOZGUNCULUK YAPMAMAK
- SALDIRGANLIK YAPMAMAK
- “Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de
‘Âsânla taşa vur!’ demiştik. Bunun üzerine o taştan on iki
pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri
bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve
saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.” (Bakara 2/60)
- TEK ÇEŞİT YEMEKTEN ŞİKÂYET ETMEMEK
- TEK ÇEŞİT YEMEK TE OLSA, ONU BULDUĞUNA ŞÜKRETMEK
- ALLAH’IN BAHŞETTİĞİ ASLINDA ÜSTÜN OLAN NİMETİ, DAHA AŞAĞI OLANLA
DEĞİŞTİRMEYE KALKMAMAK
- ALLAH’IN BAHŞETTİĞİ ASLINDA ÜSTÜN OLAN İMKÂNI, DAHA AŞAĞI OLANLA
DEĞİŞTİRMEYE KALKMAMAK
- ALLAH’IN ÂYETLERİNİ İNKÂR ETMEMEK
- İSYÂNA DALMAMAK
- HİÇBİR ŞEYDE AŞIRIYA GİTMEMEK
- “Hani bir zamanlar, ‘Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla
katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de
bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından,
sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın,’
dediniz (Yahudiler). O da size ‘O üstün olanı daha aşağı
olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya
konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır,’ dedi.
Üzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihâyet
Allah'dan bir gazâba uğradılar. Evet öyle oldu, çünkü
Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere
peygamberleri öldürüyorlardı. Evet öyle oldu, çünkü
isyâna dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.” (Bakara 2/61)
-ALLAH’A ELEST’TE VERDİĞİ MİSÂKI TUTMAK
- BİZE VERİLMİŞ OLAN KİTÂBS’A KUVVETLE TUTUNMAK
- O KİTÂB’IN İÇİNDEKİLERDEN GAAFİL OLMAMAK, HEM BİLMEK HEM UYMAK
- “Hani bir zamanlar sizden mîsak almıştık, Tur'u üstünüze kaldırıp
demiştik ki; size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden
gaafil olmayın, gerek ki, korunursunuz.” (Bakara 2/63)
ALLAH ruhları Dünyâ’ya göndermeden once kendilerine sorar:
“BEN sizin RABBİNİZ değil miyim?” diye... Ruhlar da KAALÛ BELÂ
(EVET derler) diye cevap verirler. Bunu Tasavvuf’ta ELEST MECLİSİ
ve KAALÛ BELÂ MİSÂKI denir. MÎSAK, “sağlam söz” demektir.
Ne var ki, ruhlar Dünyâ’ya indikten sonra bu sözlerini unutur, inkâra
saparlar... ALLAH Yahudiler’den buna ek olarak bir de Dünyâ’da
söz almış, ama aşağıdaki âyetten anlıyoruz ki, tutmamışlar.
- ALLAH’A VERDİĞİ SÖZDEN YÜZ ÇEVİRMEMEK
- “Sonra verdiğiniz sözün arkasından yüz çevirdiniz, eğer üzerinizde
Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara uğrayanlardan
olurdunuz. (Bakara 2/64)
- ALLAH’IN YASAKLARINI ÇİĞNEMEMEK
- ALLAH’IN İNSANLARI MAYMUNA ÇEVİREBİLECEĞİNİ BİLMEK
- ALLAH’IN GEREKLİ GÖRÜRSE BÂZI İNSANLARI DÜNYÂ’YA HAYVAN OLARAK
GÖNDEREBİLECEĞİNİ BİLMEK
- “İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz.
İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.
(Bakara 2/65)
- BAŞKALARINA VERİLMİŞ CEZÂLARDAN DERS ÇIKARMAK
- BAŞKALARINA VERİLMİŞ CEZÂLARI ÖĞÜT KABUL EDİP KORUNMAK
- “Bu ibret dolu cezâyı öncekilere ve sonrakilere bir ders,
korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık. (Bakara 2/66)
-YAPTIKLARIMIZDAN ALLAH’IN GAAFİLİ OLMADIĞINI BİLMEK
-ALLAH’TAN KORKMAK
- “ ...kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hâle
geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine
öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah
korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah
gaafil değildir.” (Bakara 2/74)
- YAHUDİLER’İN HEMEN KUR’AN’A İNANANACAĞINI ÜMİT ETMEMEK
- YAHUDİLER’İN ALLAH’IN KELÂMINI BİLE BİLE TAHRİF ETTİKLERİNİ BİLMEK
- “Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz?
Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra
ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Bakara 2/75)
-YAHUDİLER’İN MÜNÂFIKÇA DAVRANDIĞINI BİLMEK
– “Üstelik iman edenlere rastladıklarında ‘inandık,’ derler, birbirleriyle
başbaşa kaldıkları zaman, ‘Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak
kullansınlar diye mi tutup Allah'ın size açıkladığı gerçekleri onlara da
söylüyorsunuz? Hiç aklınız yok mu be?’ derlerdi.” (Bakara 2/76)
-ALLAH’IN NEYİ SIR OLARAK SAKLADIĞIMIZI, NEYİ AÇIKÇA SÖYLEDİĞİMİZİ BİLDİĞİNİ
BİLMEK
- “Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar ve neyi açıkça
Söylerlerse, Allah hepsini bilir.” (Bakara 2/77)
-OKUMASI-YAZMASI OLMAYIP, KİTÂB’I BİLMEYENLER GİBİ BİRTAKIM BOŞ KURUNTULARA, GEREKSİZ SAPLANTILARA KAPILMAMAK,
- KİTÂB’I BİLMEMEKTEN ÖTÜRÜ ZAN İÇİNDE DOLAŞIR OLMAMAK,
- MUTLAKA KİTÂB’I, YÂNİ KUR’AN-I KERİM’İ OKUYUP BİLMEK
- “Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı
bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve
zan içinde dolaşır dururlar.” (Bakara 2/78)
-KENDİ ELLERİYLE KİTAP YAZIP, BİRAZ PARA ALMAK İÇİN “BU ALLAH KATINDANDIR” DİYENLERDEN OLMAMAK
- “Artık o kimselerin vay hâline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da,
sonra biraz para almak için ‘Bu Allah katındandır,’" derler. Artık
vay o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara! Vay o kazandıkları vebâl
yüzünden onlara!..” (Bakara 2/79)
Âyet Yahudiler’in Talmud ve Mişnalar’ı hakkında inmiş ama buna
İslâmiyet’te de rastlıyoruz, hem de Yahudilik’ten daha fazla! Meâl,
tefsir yazanlar kendi yazdıklarını tek doğru gibi sunmaktalar. Bâzıları
hadis rivâyetlerini, Kur’an ile desteklenmese bile gerçekmiş, ALLAH’ın
emriymiş gibi sunmakta... Hele şeyh-şıh-mürşit-gavs-kutb geçinenler
kendi söz ve emirlerinin hâşâ ALLAH’ınkilerden üstün Kabul edilmesi için
müridlerine baskı yapmaktalar. Vay onların hâline!..
-“BİZE FAZLA ATEŞ AZÂBI DOKUNMAZ, BİZ CEHENNEME GİTMEYİZ”
DEMEMEK
- “BİZ MUTLAKA CENNET’E GİDECEĞİZ” DEMEMEK
- “ÂHIRET’TE KİMİN NE OLACAĞINI ANCAK ALLAH BİLİR” DEMEK
- “Bir de dediler ki: ‘Bize sayılı birkaç günden başka asla ateş
azâbı dokunmaz.’ De ki; ‘Siz Allah'dan bir ahit mi aldınız?”
Böyle ise Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah'a karşı
bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Bakara 2/80)
-GÜNAH İŞLEMEMEK
- “Evet kim bir günah işlemiş de, kendi günâhı kendisini her
yandan kuşatmış ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî
kalıcıdırlar. (Bakara 2/81)
-İMÂN ETMEK
- SÂLİH ÂMEL İŞLEMEK
- “İmân edip sâlih ameller işleyenler, işte öyleleri de cennet
ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.” (Bakara 2/82)
-ALLAH’TAN BAŞKASINA TAPMAMAK
- ANAYA BABAYA İYİLİK YAPMAK
- AKRABALARA, YAKINLIĞIMIZ OLANLARA İYİLİK YAPMAK
- ÖKSÜZLERE, YETİMLERE İYİLİK YAPMAK
- ÇÂRESİZLERE İYİLİK YAPMAK
- İNSANLARA GÜZELLİKLE SÖZ SÖYLEMEK
- NAMAZI KILMAK
- ZEKÂTI VERMEK
- İMÂN EDEREK BU HUSUSLARDA ALLAH’A VERDİĞİ SÖZDEN DÖNMEMEK
- “Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak almıştık:
Allah'dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı
olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara
güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz.
Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz,
hâlâ da dönüyorsunuz.” (Bakara 2/83)
-BİRBİRİNİZİN KANINI DÖKMEMEK
- NÜFUSUNU DİYÂRINDAN ÇIKARMAMAK
- “Yine bir zamanlar mîsâkınızı almıştık; birbirinizin kanlarını
dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyârınızdan çıkarmıyacaksınız.
Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza şâhit de oldunuz.”
(Bakara 2/84)
Yahudiler bu âyetteki “birbirinizin kanını dökmiyeceksiniz”
ifâdesinden sâdece kendilerini anlarlar, Yahudi kanı dökmemek
olduğunu sanırlar, başkalarının bilhassa Araplar’ın kanını bol
bol dökerler... birbirinizden kasıt insanlardır. Başka âyetlerde
“haksız yere cana kıymamak” şeklinde geçer. Yahudiler’e “Bir
insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir” dendiği
ifâde edilir.
“Nüfusunuzu diyârınızdan çıkarmamak”ten ne anlamak
gerektiğini bilemedik. Yahudiler’i başkaları diyârlarından
çıkardı. Müslüman Araplar da, Türkler de kendi diyârlarından
çıkarak dünyâya yayıldılar. Ama esas yurtlarını terketmediler.
Belki de âyet bunu kastediyor.
-KENDİ İNSANINI ÖLDÜRMEMEK
- BİZDEN OLAN BİR GRUBU DİYÂRINDAN ÇIKARMAMAK, EVİNDEN
BARKINDAN ETMEMEK
- BİRİNİ YURDUNDAN, EVİNDEN BARKINDAN ÇIKARMANIN HARAM
OLDUĞUNU BİLMEK
- BİZDEN OLANLAR ALEYHİNDE KÖTÜLÜK VE DÜŞMANLIK GÜTMEMEK
- KÖTÜLÜK VE DÜŞMANLIK HUSUSUNDA BİRLEŞİP BİRBİRİMİZE ARKA
ÇIKMAMAK
- MÜSLÜMAN MÜSLÜMANA ESİR DÜŞERSE, FİDYE ALMAYA KALKMAMAK
- HELE Kİ BİRİLERİNİ KAÇIRIP, TUTSAK EDİP FİDYE ALMAYA KALKMAMAK
- KİTÂB’IN BİR KISMINA İNANIP, BİR KISMINI İNKÂR ETMEMEK
- BÖYLE YAPMAYANLARIN HEM DÜNYA HAYÂTINDA PERİŞÂN OLACAKLARINI,
HEM DE ÂHIRET GÜNÜ’NDE ŞİDDETLİ AZÂBA UĞRAYACAĞINI BİLMEK
-BU HİTÂBIN SÂDECE YAHUDİLER’E ÂİT OLDUĞUNU SANMAMAK
- “Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz
ve sizden olan bir grubu diyârlarından çıkarıyorsunuz, onlar
aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip
birbirinize arka çıkıyorsunuz, şâyet size esir olarak gelirlerse
fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size
haram kılınmış idi. Yoksa siz Kitâb’ın bir kısmına inanıp bir kısmını
inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice
olarak dünya hayâtında perişanlıktan başka ne kazanırlar, Kıyâmet
Günü’nde de en şiddetli azâba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan
gaafil değildir.” (Bakara 2/85)
-ÂHIRET’İ DÜNYA HAYÂTINA SATMAMAK
-ÂHIRETİ DÜNYA HAYÂTINA SATANLARIN AZÂBININ HAFİFLETİLMEYECEĞİNİ VE KENDİLERİNE HİÇBİR YERDEN YARDIM GELMİYECEĞİNİ BİLMEK
- “Bunlar âhireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için
bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da
gelmez.” (Bakara 2/86)
-ALLAH’IN MÛSÂ’YA KİTAP VERDİĞİNİ BİLMEK
- ALLAH’IN BİR ÇOK PEYGAMBER GÖNDERDİĞİNE İNANMAK
- ALLAH’IN MERYEM OĞLU İSÂ’YA MUCİZELER VERDİĞİNİ BİLMEK
- ALLAH’IN MERYEM OĞLU İSÂ’YI RUHU’L-KUDÜS İLE DESTEKLEDİĞİNİ BİLMEK
- PEYGAMBERLERE KAFA TUTMAMAK, YÂNİ HEPSİNİ SAYGI İLE ANMAK
-PEYGAMBERLER HUSUSUNDA KİBİRLİ DAVRANMAMAK
- “Celâlim hakkı için Mûsâ'ya o kitâb’ı verdik, arkasından birtakım
peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsâ'ya apaçık
mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size
nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere
kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına
yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?” (Bakara 2/87)
Hernekadar biz müslümanlar bütün peygamberlere inandığımızı
söylüyorsak ta, onlara karşı yeterince saygılı davranmıyoruz. Evet,
peygamber yalanladığımız yok, öldürdüğümüz peygamber de yok
ama, onlara indirilenleri âdeta yok sayıyoruz, 4 Kitâb’a inandığımızı
iddia ettiğimiz halde!.. O 4 Kitâb’ı okumuş olan o kadar az ki!.. Bu
peygamberlerin bizdeki izleri, meşhur bir sinema artisti veya bir
pop şarkıcısı kadar bile değil!
-“BİZİM KALPLERİMİZ KILIFLIDIR, İMÂN GİRMEZ”MÂNÂSINA GELECEK SÖZLER ETMEMEK
- “(Yahudiler, peygamberimize karşı alaylı bir ifade ile): "Bizim
kalblerimiz kılıflıdır." dediler. Bilâkis Allah, onları kâfirlikleri
yüzünden lanetledi. Bundan dolayı çok az imâna gelirler.”
(Bakara 2/88)
- KUR’AN-I KERİM’İ İNKÂR ETMEMEK
- HELE Kİ, BAŞKA BİR KİTÂB’A, TEVRAT’A VEYA İNCİL’E İNANIP, DUYDUĞU HÂLDE KUR’AN’I İNKÂR ETMEMEK
- ALLAH’IN LÂNETİNİN KÂFİRLER ÜZERİNE OLDUĞUNU BİLMEK
- “Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap
gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip
durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri
onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah'ın lâneti kâfirleredir.”
(Bakara 2/89)
- İNMİŞ OLAN VAHİYLERE KAFA TUTMAMAK
- ALLAH’IN İNDİRMİŞ OLDUKLARINI İNKÂR ETMEMEK
- ALLAH’IN İNDİRDİKLERİNİ İNKÂR EDENLERİN GAZÂBA UĞRAYACAĞINI BİLMEK
- “Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki;
Allah'ın kullarından dilediğine kendi lûtuf ve kereminden
vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini
inkâr ettiler. İşte bu yüzden de gazap üstüne gazâba uğradılar.
Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.” (Bakara 2/90)
-“ALLAH’IN YANINDAKİ CENNET BAŞKALARININ DEĞİL DE, YALNIZCA BİZİM” DEMEMEK
-KİMİN CENNETE GİDECEĞİNİ ANCAK ALLAH’IN BİLECEĞİNİ BİLMEK
- “De ki; ‘Allah yanında Âhiret Yurdu başkalarının değil de
yalnızca sizin ise, eğer iddianızda da sadık iseniz haydi
hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.”
(Bakara 2/94)
-ELLERİYLE KÖTÜLÜK İŞLEYEN ZÂLİMLERDEN OLMAMAK
- “Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman
temenni edemiyecekler. Allah o zâlimleri bilir.” (Bakara 2/95)
-HAYÂTA HIRSLI OLMAMAK
-HAYÂTA DÜŞKÜN OLMAMAK
-YAHUDİLER’İN DÜNYÂDAKİ İNSANLAR ARASINDA HAYÂTA EN HIRSLI, EN DÜŞKÜN KİŞİLER OLDUĞUNU BİLMEK
-YAHUDİLER’İN HAYÂTA DÜŞKÜN OLMAK KONUSUNDA MÜŞRİKLERDEN,
İNKÂRCILARDAN DAHA İLERİ GİTTİĞİNİ BİLMEK
-YAHUDİLER’İN HER BİRİNİN BİN SENE ÖMÜR SÜRMEYİ ARZULADIĞINI BİLMEK
-UZUN ÖMÜR SÜRMEK GİBİ BİR ARZUYA KAPILMAMAK
-ALLAH’IN BİZİM NELER YAPTIĞIMIZI GÖRÖDÜĞÜNÜ BİLMEK
- “Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak
bulacak, hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her
biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini
azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların neler yaptığını
görüp duruyor.” (Bakara 2/96)
Burada hemen aklımıza Nisan 2017’de 102 yaşında ölen Amerikalı milyarder
David Rockefeller geldi. Kendisi 200 yaşına kadar yaşama hırsına kapılmış,
bu yüzden bir kaç kere kalp ameliyatı, 3 kere böbrek nakli, ve başka
ameliyatlara girmişti. Ne o hırsını tatmin edebildi, ne de muazzam servetinden
bir tek sent alıp götürebildi.
İnsan uzun yaşamayı ancak insanlığa hizmet için dileyebilir. Dünyâya geliş
vazifesini tamamlamak için isteyebilir.
-CEBRÂİL’İN, ALLAH’IN İZNİYLE KUR’AN’I PEYGAMBERİN KALBİNE İNDİRDİĞİNİ BİLMEK
-KURAN’IN ÖNCEKİ VAHİYLERİ, TEVRAT’I, ZEBUR’U, İNCİL’İ TASDİK EDİCİ OLDUĞUNU BİLMEK
-KURAN’IN MÜMİNLERE HİDÂYET VE MÜJDE KAYNAĞI OLDUĞUNU BİLMEK
-CEBRÂİL’E DÜŞMAN OLMAMAK
- “Söyle; her kim Cebrâil'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin
kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı,
müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.”
(Bakara 2/97)
Şimdi diyebilirsiniz ki,”Cebrâil’e kim düşman olur ki???”
Ancak böyle bir Müslüman Şii kolu mezhep dahi vardır.
Bunlar Cebrâil’in vahyi Hz. Ali’ye getirdiğini, ancak
yolunu şaşırıp Hz. Muhammed’e gittiğine inanırlar. Bu
yüzden Cebrâil’e düşmandırlar.
-ALLAH’A DÜŞMAN OLANA ALLAH’IN DA DÜŞMAN OLACAĞINI BİLMEK
-ALLAH’IN MELEKLERİNE DÜŞMAN OLANA ALLAH’IN DA DÜŞMAN OLACAĞINI BİLMEK
-ALLAH’IN PEYGAMBERLERİNE DÜŞMAN OLANA ALLAH’IN DA DÜŞMAN OLACAĞINI BİLMEK
-CEBRÂİL7E DÜŞMAN OLANA ALLAH’IN DA DÜŞMAN OLACAĞINI BİLMEK
-MİKAAİL’E DÜŞMAN OLANA ALLAH’IN DA DÜŞMAN OLACAĞINI BİLMEK
- “Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail
ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin
düşmanıdır.” (Bakara 2/98)
-HZ. MUHAMMED’E ÇOK AÇIK ÂYETLER, PARLAK MÛCİZELER İNDİĞİNİ BİLMEK
-İMÂN SAHÂSINDAN UZAKLAŞMIŞ FÂSIKLARDAN OLMAMAK
-HZ MUHAMMED’E İNMİŞ OLAN ÂYETLERİ, MÛCİZELERİ İNKÂR ETMEMEK
- “Şânım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler indirdik.
Öyle ki, imân sahâsından uzaklaşmış fâsıklardan başkası onları
inkâr etmez.” (Bakara 2/99)
FÂSIK, “kötülük eden, fesatçı, Allah'ın emirlerini tanımayan,
Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden, sapkın, günah işleyen,
Günahkâr, Hak yolundan hâriç olan, büyük günâhı işleyen veya
küçük günahta ısrar eden kimse” demektir.
MÛCİZE, “Allah'ın izni ve emri ile yalnız peygamberlerin gösterdiği,
özellikle peygamberlere karşı çıkanları ikna etmek, iman etmeyenlerin
iman etmelerini sağlamak, inananların imanını güçlendirmek amacı
taşıyan olağanüstü işler, hareketler, hâller, tansık, Hayran bırakan,
doğaüstü sayılan olay. insan aklının alamayacağı olay” demektir.
Diğer peygamberlerin gösterdiği böyle mûcizeler vardır. Ancak
Hz. Muhammed’in tek mûcizesi ona indirilmiş olan Kur’an’dır.
Kur’an’ın bütün âyetleri mûcize niteliğindedir. Bu âyet o hususu
vurguluyor.
-ALLAH’IN AÇIK ÂYETLERİNİ TANIMAMAZLIK ETMEMEK
-AHD ÜZERİNE BİR ANLAŞMA YAPINCA ONU BOZMAMAK
- AHD ÜZERİNE BİR ANLAŞMA YAPINCA ONU ATIVERMEMEK
-AHİT TANIMAZ İMANSIZLARDAN OLMAMAK
- “O fâsıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman bir ahd
üzerine antlaşma yapsalar, her defâsında mutlaka içlerinden bir güruh
çıkıp onu bozacak ve atıverecek öyle mi? Hatta az bir güruh değil,
onların çoğu ahit tanımaz imansızlardır.” (Bakara 2/100)
-YAHUDİLER GİBİ ALLAH’IN KİTÂBI’NI SIRTINDAN GERİYE ATMAMAK
-YAHUDİLER GİBİ DİNDEN HİÇBİR ŞEY BİLMİYORMUŞ GİBİ YAPMAMAK
- “Üstelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki Kitâb’ı tasdik edici bir
peygamber gelince, daha önce kendilerine Kitap verilenlerden bir kısmı,
Allah'ın Kitâbı’nı sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış
gibi yaptılar.” (Bakara 2/101)
-YAHUDİLER’İN SÜLEYMANIN MÜLKÜNE DÂİR ŞEYTANLARIN UYDURDUKLARI
ŞEYİN PEŞİNE DÜŞMESİ GİBİ, ŞEYTAN’IN UYDURDUKLARININ ARDINA DÜŞMEMEK
-KÂFİRLİK ETMEMEK
-İNKÂR EDİP KÂFİR OLMAMAK
-SİHİR VE BÜYÜNÜN İNSANLARI DENEMEK İÇİN VAROLDUĞUNU BİLMEK
-İNSANLARA SİHİR , BÜYÜ ÖĞRETMEMEK
-SİHİR, BÜYÜ ÖĞRENMEYE KALKMAMAK
-KARI İLE KOCANIN ARASINI AYIRACAK ŞEYLER ÖĞRENMEMEK
-SİHİR, BÜYÜ İLE UĞRAŞANLARIN ALLAH’IN İZNİ OLMADIKÇA KİMSEYE NE
ZARAR, NE DE FAYDA VEREMİYECEĞİNİ BİLMEK
-SİHİR VE BÜYÜ YAPANLARIN ANCAK KENDİLERİNE ZARAR VERECEĞİNİ BİLMEK
- SİHİR VE BÜYÜ YAPANLARIN KENDİLERİNE BİR FAYDA SAĞLAYAMIYACAĞINI BİLMEK
-SİHİR VE BÜYÜK YAPANIN, BUNLARI SATIN ALANIN ÂHIRET’TE BİR NASİBİ OLMAYACAĞINI BİLMEK
-SİHİR VE BÜYÜ İLE UĞRAŞANLARIN CANLARINI SATTIKLARINI BİLMEK
- SİHİR VE BÜYÜ İLE UĞRAŞANLARIN CANLARINI SATARAK ALDIKLARI ŞEYİN NE ÇİRKİN
BİR ŞEY OLDUĞUNU BİLMEK
– ‘Tuttular da, Süleyman mülküne dâir şeytanların uydurup izledikleri şeyin
ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lâkin o şeytanlar
kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Haarut ve Mârut'a, bu iki
meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi ‘Biz ancak ve ancak sizi
denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!’ demeden kimseye
birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler
öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek
değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey
öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın Âhiret’te bir
nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını
sattıkları şey, ne çirkin bir şeydi!” (Bakara 2/102)
- ALLAH’A GERÇEKTEN İYMAN ETMEK
- ÂHIRET GÜNÜ’NE GERÇEKTEN İYMAN ETMEK
- "ŞÜPHE YOK Kİ, İMAN EDENLER İLE MUSEVİLER,
NASRANİLER VE SABİİLERDEN ALLAH'A VE ÂHIRET
GÜNÜNE GERÇEKTEN İMÂN EDEN VE SÂLİH AMEL
İŞLİYENLERİN ELBETTE RABLERİ İNDİNDE ECİRLERİ
VARDIR. ONLAR İÇİN KORKACAK YOKTUR.
Mahzun da olacak değildirler. (Bakara 2/62) (Mâide 5/69)
Çok önemli âyetlerden biri... İmanın kimde olduğu
bilinmez. Yâni başka dinlerden olup ta yukardaki
şartları gerçekleştirenlerin cennete gitmesine bir engel
olmadığı gibi, sâdece nüfus kağıdında yazdığı için
müslüman olanların ve câmiye gitmekten başka bir
özelliği olmıyanların da bu kişiler kadar makbul
olmadığı anlaşılıyor. Kimin cennete gideceği
konusunda iddialı olanlara, Kur'an "kanıtınızı getirin,"
diyor. (Bakara 2/111-113)
DEVAM EDECEK! Yalnız o zamana kadar siz de âyetleri okurken bu
imâları ortaya çıkaracak çalışmalar yapabilirsiniz.